MODERN GÜZELDİR..
GÜZEL VE
ÇİRKİN AŞKI
Metafor Olarak Mimarlık’ın yazarı Kojin Karatani,
Tanrı’nın bir mimar olduğuna ilişkin inanışın Batı düşüncesinde başat bir motif
olduğunu ileri sürer.* Mimarlık bir yaratma sanatıdır ve bu yaratma sadece
yapıya dair değildir. Yaratmak; sadece
bir yapı değil, bir yaşam tasarlamak… Bir insan hayatını tasarlarken en doğru
ve en güzele ulaşmak için çabalamak… Aristo’nun
da söylediği gibi “Görünen değil,
görünenin ardındaki de değil, esas olan bunu yaratan mekanizmalardır..” Ve
yaratıcının en doğruyu en güzeli arama çabalarından biridir modernizm de her
akım gibi..
Charlie Chaplin’ in Modern Zamanlar
filmi kadrajın bir saate odaklanmasıyla başlar. Film aslında özetini en başında
vermiştir. Film boyunca hiçbir zaman makinenin yani sistemin bir parçası
olmaktan öteye gidemeyen insanların zamanla yarışı anlatılacaktır izleyiciye… Çünkü
modernizm tıpkı zaman gibi akmaya başlamıştır tik tak tik tak..
Endüstri devrimi ile birlikte
kazanılan teknolojik ilerleme, Modern dönemin daha başlarında insanları
modernizmin nimetleriyle meşgul etmeye başlamıştı. Bu daha önceleri eşi benzeri
görülmemiş bir dönemdi. Eskiden her şey ile uğraşmaya daha çok vakti olan
insanların zamansızlığı giderek artmakta; hatta mimarların, mühendislerin
inşaat zamanları giderek kısalmaktaydı. İşlevsellik modernizm ile birlikte
anılmaya başlamıştı ve ihtiyaç kadarının sunulup böylelikle zamandan kazanılıp
bir işi bitirip bir diğerine geçme yahut yapı sürecinden bahsedecek olursak bir
yapıyı inşaa edip adeta koşarak bir diğerinin yapım aşamasına başlama durumu
söz konusuydu. Endüstri Devrimi yaşantıda bir kaos ortamı yaratmıştı. Kırdan
kente göç ile artan kent nüfusları yeni bir sorunu da gündeme getiriyordu ki bu
sorun tarih boyunca karşılanması gereken temel insan ihtiyaçlarından biriydi:
BARINMAK.. Bu da mimarlığa ve insanlığa konut sorununu doğuruyordu. Önceleri
modern e göre daha kompleks yapılar içinde basit bir yaşam durumu sunulurken,
modernizm ile kişilere sade yapılar içinde daha kompleks yaşamlar sunuluyordu.
Endüstri Devrimi bir yeniliği daha ortaya koymuş, teknolojik gelişmeler sunarak
yeni yapı teknolojisi ve malzemelerini birlikte getirmişti. Ahşap, taş ve
onların teknolojisi daha geri planda kalmış; beton ve çeliğin birlikteliği
yepyeni olanaklar sunmaya başlamıştı. Bu hem iş gücünden (taş işçiliği, ahşap
işçiliği) hem maliyetten hem de zamandan tasarrufu getirmekteydi. Modernizm
sadeleşmeyi, açık planları, özgürleşmeyi, sonsuz çeşitlilikte kütle
seçeneklerini öngörüyordu. Octavia Paz, “modernitenin başlangıcı olarak,
kimilerinin Rönesans, Reform ve Amerika’ nın keşfinin, kimilerine göre ulusal
devletlerin doğuşunun ve kapitalist pazarın ortaya çıkışının, kimilerinin ise
17.yüzyılın bilimsel ve felsefi devrimleri olduğunun ileri sürüldüğünü” ifade
eder. ( Octavia Paz, 1989)
1960’ların başında modernizmin
sunduğu imkanlarla henüz onun ruhuna dokunmayı becerememiş mimarların eline
geçtiğindeyse; buz dağının görünmeyen yüzü kendini gösterdi. Küçük müteahhitlerin, az maliyetle çok işler
yapmak isteyen yönetimlerin elinde; kalite olarak vasat, ruhsuz, monoton, en
yüksek kar için en olumlu plan ve kütle tasarımına dönüşen modernizm adeta can
çekişmeye başladı.
Peki modernin arkasındaki gerçek
hangisiydi? Kar amaçlı üretilen, ruhsuz, monoton, kaosu doğuran eserler mi
yoksa sonsuz seçenekteki kütle olanaklarıyla sadeleşmeyi hedefleyen “Güzel olan
modern olmasa da modern olan herşey güzeldir.” dedirtebilen, kendi imzasıyla
karakterini ortaya koyabilen miydi? “-di”li geçmiş zaman kullanmak daha
doğrudur denebilir 21.yüzyılda.. Çünkü şuan MİMARLIK bir şöhretin inşaat sahası, bir borsa kuru adeta..
Rant adı altında yönetimlere adanmış, insanlardan ve insani ihtiyaçlardan
yoksun, tabiri caizse modern tapınaklar (AVM’ler) üretmeyi kendine hak sayan;
ilk basamaklı piramitin yaratıcısı Imhotep’ e Tanrı diyerek tapılmasını
sağlayan kavramsal değerlerinden yoksun…
Touraine’e göre modernlik
fikri ile akılcılığın vazgeçilmez olarak bağlı olduğunu belirtse de, Canatan’a
göre, modernleşme, kalkınma, ilerleme ve gelişme değil, sömürülme ve gerileme
yönünde bir değişimdir.(Yalınkılıç, 2007). Aslında en başta örnek verdiğim
Chaplin’in Modern Zamanlar filmi tam da bu konuya atıfta bulunmaktadır. Modern
Zamanlar filmi seyirciye, modernizmin ilerleyişi ile insanın yaşadığı özlük
problemlerine vurgu yapmaktadır. En başa dönelim modernizmin başlangıcına…
A.Zeynep Onur ve M.Ziya Tanalı’ nın eseri olan Modern Sonrası Mimarlık Üzerine
Notlar kitabında modernizmin sadece aslında mimarlıkta değil, tüm sanat
dallarında etkileme durumundan ötürü Modernizmin kendisine “dönem” denilmesini hak ettiğini söyler.
“Modern sanat değerlendirilirken, sahip
olduğu soyut dilin halka hitap etmediği söylenip, sanatın kim için ve ne olduğu
tartışmaları gündeme getirilip tartışıla dursun, 20.yüzyılın ortalarına
varıldığında, sanat, kimin işine yaramak istediğine karar vermiş görünüyordu.
Yeni patronların hizmetine girecek, “ortalama” yani “sıradan” insan tipinin
isteklerine yanıt verilecekti, yeni işvereni onlardı, “doğrusu kimse kusra
bakmasın", satın alanlar onlardı.” ( Modern Sonrası Mimarlık Üzerine
Notlar, A.Zeynep Onur, M.Ziya Tanalı, Şubat 2014, ANKARA) Aslında modernizm
karmaşıklığı hep yok etmek istemiştir. “Less is more”, “Form follows function”,
“Strüktür okunmalı!”, “Yapılar yalan söylememeli!” ve daha niceleri modernizmin
sloganları değil midir? Daha sonraları 60’ların başında doğan kaotik durumu
yaratan da, insanları gökdelenlerin 45.katında, doğadan kopuk ama “elitlik”
yada “statü” göstergesi adı altında ve “sen farklısın” sloganıyla komşularıyla
kahve içmeye davet ettiren de modernizm değil midir? Modernizmin aslında hep
savunduğu rasyonellik, doğru ve mutlak gerçeğin kesin ve temel ve herkes için
geçerli olduğu ana düşüncesi zamanla kendini daha henüz ruhunu kavrayamadan
eritmiş miydi? Şimdiye
kadar modern toplumun bilimini yapanlar ve moderniteyi sistemleştirenler, bu
nedenle toplumsal değişmelerin bazı yönlerine diğer
yönlerini ya da değişmenin ters yönündeki
yönlerini gözden kaçırma pahasına ağırlık vermişlerdir. Bu
tutum, bir yandan modern kuralların
ve süreçlerin bireyler dünyasına etkisinin abartılmasına,
bir yandan da toplumun gündelik
etkinliklerinin toplumsal yapıya etkisinin ihmal edilmesine
yol açmıştır.(Wagner,1996:10-16). Bu da sonuç olarak moderni insandan
soyutlanmış, insansızlığa ve duygusuzluğa mahkum bir duruma itmiştir. Aslında
modernin yapmaya çalıştığı şey eşsiz bir denemeydi: sonsuz kütle
kompozisyonları, soyutlaşma, artık tasarıma koyulmayanın da tasarıma yön
verdiği gerçeği, yepyeni bir teknoloji, yeni malzemeler, yeni olanaklar, açık
plan sistemleri VE ESTETİK,
yalının sahip olduğu o eşsiz güzellik..
Derken gelinen kaosun doğurduğu durum, modernin küçük müteahhitlerin kar kartı,
yönetimlerin rant aracı haline gelmesi sonucu monotonluğa, tekrara dönen sanki
sonsuz kütle organizasyonlarını, geometriyi öneren bu akımın ruhunu hiçe
sayarcasına… Belki de modernin içinde yanlış kısımlara yönelmeler
gerçekleştiğinden bu hale geldi diye düşünmeden edemiyorum. Onun estetik
güzelliğini, kütle kompozisyonlarının sayısız özelliğini kavrayamayanların
elinde sadece kolay yapıma, az maliyete, adeta bir kar borsasına dönüşen bir
modernizm var ortada... Erken dönem modernist düşünürü Baudelaire’ nin
fikirlerinin pek çoğunu olumlu buluyorum. O, modernliğe estetik alanın, yani “modernizmin” kurumsallaşma biçimi olarak
bakar; düzenin yani “modernleşmenin” kurumsallaşma
biçimi olarak bakmaz, böyle bakmaktan kurtulur (Artun,2004:30). “…modernliği zihinsel bir problematik olarak değerlendirmez
ve böylece çoğunlukla aklın egemenliğinde soyut süreçler sistemi olarak karşımıza
çıkan modernliği aynı mantıkla okumaz. Onu kendi işleyiş mantığına paralel
olmayan aykırı bir yaklaşımla okur. Böylece modernliğin bir biçimde dayatmak
istediği mantığın dışında kalmayı başararak aslında onu daha net bir biçimde ele
almayı başarır. O modernliğe avantajlarıyla ve dezavantajlarıyla bakmaz. Ona
karşı duygusal olmaz ve duygusal bir karşı çıkışı da benimsemez. Zira ona göre
zaten içinde bulunduğumuz modern evren, bu tarz yaklaşımları anlamsız ve
geçersiz kılar. Çünkü modernite, doğası gereği zaten zıtlıkların,
çelişkilerin,
çatışmaların, bunalımların iç içe olduğu bir düzendir.”( Elektronik Sosyal
Bilimler Dergisi www.e-sosder.com ISSN:1304-0278 Kış -2007 C.6 S.19 (82-94) , Arş.Gör.Dr.Metin GÜLTEKİN )
MODERNİZM..
Fark edilmeyi, keşfedilmeyi bekleyen ..
Modernizm, yanlış ellerde patlamaya hazır bir bomba; modernizm, akılcılığın ve
güzelliğin dünyaya ders vermek isteyen çocuğu..
MODERNİZM..
“Güzel” ve “Çirkin” in eşsiz ve aşk
dolu dansı… Öyle bir dans ki bu ruhunu kavrayabilmiş olanların güzelin
adımlarına; onu sadece bir borsa kuru olarak görenlerin çirkinin gözlerine
odaklandığı..
Yorumlar
Yorum Gönder